|
|
|
||||
|
||||||
IRAZ KUTLU Bir masal ustası idi. A ma o
artık aramız da değil.Hatıralar da kalanları sizlerle paylaşmaya çalışa
cağım.
Müzeyyen KARAÇİFTCİ |
Derleyen: Müzeyyen KARAÇİFTCİ Konya Çimento Anadolu Güzel sanatlar Lisesi Resim Öğretmeni |
|||||
SÜLLÜ OĞLU SIÇAN BEY Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellâl iken, pireler berber iken, ben anamın babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, anam düştü eşikten, babam düştü beşikten. Bir zamanlar Süllüoğlu Sıçan(fare) Bey varmış. Süllüoğlu Sıçan Bey: “Git gideyim evleneyim.” demiş. Yola çıkmış. Yolda giderken Süllüoğlu Sıçan Bey, Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın(elma yuvarlayan-b.k böceği) ile karşılaşmış. Süllüoğlu Sıçan Bey, Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın’a “Nereye gidiyorsun?” diye sormuş. Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın da: “Evlenmeye gidiyorum.” demiş. Süllüoğlu Sıçan Bey de: “Ben de evlenmeye gidiyorum, istersen gel ikimiz evlenelim.” demiş. Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın, Süllüoğlu Sıçan Bey’in bu teklifini kabul etmiş ve evlenmişler. Günlerden bir gün, Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın ile Süllüoğlu Sıçan Bey, dere kenarına esbap(çamaşır) yıkamaya gitmişler. Dere kenarına kazanı(ceviz kabuğu) kurmuşlar. Esbapları yıkamışlar, yorulmuşlar. Bir ağacın altına dinlenmek için oturmuşlar. Bu sırada uzaktan düğün sesi geliyormuş. Süllüoğlu Sıçan Bey, Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın’a “ Ben gidip düğün evinden peynir ekmek çalayım.” demiş. Düğün evine gitmiş. Düğün evinden peynir ekmek çalmak için düğüncüleri bir delikten izlemeye başlamış. Uygun bir fırsat bulup peynir ekmek çalacakmış. Bu arada Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın esbap yıkamaya devam ediyormuş. Eğilip su alacağı sırada ayağı kaymış, gölece (su birikintisi) düşmüş. Çıkmak için uğraşmış ama çıkamamış. Bu sırada atlıcılar oradan geçiyorlarmış. Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın atlıcılara demiş ki: Atlıcılar atlıcılar Atının b.ku tatlıcılar. Düğün evine varasınız Peynir ekmek yiyesiniz Süloğlu Sıçan Bey’e diyesiniz ki: “Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın Deroğlu derin gölece (camızın ayak izine suyun dolmasıyla oluşan su birikintisi) düşmüş. Atlıcılar düğün evine varmışlar. Kendi aralarında konuşmaya başlamışlar. İçlerinden birisi: “Ya, yolda bir ses duydum. Siz de duydunuz mu? Bakın aynen şöyleydi: “Atlıcılar atlıcılar Atının b.ku tatlıcılar Düğün evine varasınız Peynir ekmek yiyesiniz Süloğlu Sıçan Beye diyesiniz ki Boyu Uzun Billur Kadın, Saçı Uzun Sağman Kadın Deroğlu derin göleçe düşmüş.” demiş. Bu sırada Süloğlu Sıçan Bey, düğün evini izlerken bunların konuşmalarını duymuş. Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın’ın yanına gitmiş. Bakmış ki Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın göleçte tepiniyor. Sülloğlu Sıçan Bey, Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın’a demiş ki: “Ver elini dostum, seni oradan çıkarayım.” Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın da: “Ben sana küstüm geç kaldın.” demiş. Süllüoğlu Sıçan Bey tekrar: “Ver elini dostum.” demiş. O da “Ben sana küstüm.”demiş. “Ver elini dostum.” O da “Ben sana küstüm” deyince Süllüoğlu Sıçan Bey: “Bende sana bastım küllük!”demiş. Ayağıyla Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın’ı çamura gömmüş. Boyu Uzun Billur Kadın Saçı Uzun Sağman Kadın orada ölmüş. Süllüoğlu Sıçan Bey’in canı sıkılmış gitmiş bir armut ağacının altına oturmuş. Başına bir armut düşmüş. Armuda kızmış, ağzına armudu almış. “Seni mahkemeye götüreceğim.” demiş. Almış armudu mahkemenin yolunu tutmuş. Yolda giderken çelik çomak oynayan çocuklarla karşılaşmış. Çocuklar demişler ki: “Aaaa sıçana bakın. Armudu elinden alalım.” demişler. Süllüoğlu Sıçan Bey’in üzerine doğru gelmişler. Süllüoğlu Sıçan Bey de demiş ki: “Yut g.tüm yut demiş.” ve çocukları yutmuş. İleride çoban koyunlarını otlatıyormuş. Ona da: “Yut g.tüm yut.” demiş. Çobanı ve koyunlarını da yutmuş. İlerde çiftçiler tarlalarını sürüyorlarmış. Onları da yutmuş. Daha sonra Sürülü yozu, sürmeli kuzuyu yutmuş. İlerde bir ışık görmüş. O eve varmış. Fakir bir kadın ekmek yapıyormuş. Kadın ekmeği yapar; Süloğlu Sıçan Bey yermiş. Kadın sonunda dayanamamış; oklavayla Süllüoğlu Sıçan Bey’in karnına bir vurmuş ve: “Yeter biraz da bize kalsın!” demiş. Süllüoğlu Sıçan Bey’in karnı yarılmış. Karnından traktörler, sürülü yoz, sürmeli kuzu, tarlalar, çift, öküzler, hepsi ortaya dökülmüş ve kadının olmuş. Bu sayede kadın çok zengin olmuş. Yedim içtim hak muradıma geçtim. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. HIDDIM HIYAR Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellâl iken pireler berber iken, ben anamın babamım beşiğini tıngır mıngır salar iken, anam düştü beşikten babam düştü eşikten. Bir zamanlar bir Beyoğlu yaşarmış. Beyoğlu’na demişler ki: “Falanca yerde bir kadın var. Senin geleceğini o söyler. Ama ne isterse onu yapman gerekir.” Bunların duyan Beyoğlu hemen yola çıkmış. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Sonunda aradığı kadını bulmuş. Kadın su istemiş; su vermiş. Sakız istemiş; sakız vermiş. Sonra konuşmaya başlamış. Beyoğlu’na evleneceği kızı anlatmış. Gidip bu kızı bulmasını istemiş. Beyoğlu da yola koyulmuş. Giderken çok susamış. Su aramış ama bulamamış. Bir bostanın yanından geçerken susuzluğunu gidermek için yanına üç tane hıyar (salatalık) almış. İlerideki bir ağacın altına gitmiş, bıçağını çıkarmış, hıyarın birini kesmiş. İçinden dünya güzeli bir kız çıkmış. Beyoğlu’na: “Yandım Beyoğlu! Bir su…” demiş. Beyoğlu’nun yanında su olmadığı için Beyoğlu çok çaresiz kalmış. “Su bende de yok ki; sana vereyim.” demiş. Kız oracıkta ölüvermiş. Beyoğlu çok üzülmüş. Yoluna devam etmiş. Yine çok susamış. “Şu hıyarın birisini daha keseyim de susuzluğumu gideriyim.” demiş. Bıçağı bir çalmış, içinden dünya güzeli bir kız daha çıkmış. “Yandım Beyoğlu bir yudum su.” demiş. O da: “Bende yok ki sana vereyim.” demiş. Kız ölmüş. Beyoğlu yine çok üzülmüş. Beyoğlu yoluna devam etmiş; su aramış. Nihayet bir dereye rast gelmiş. Derenin kenarına oturmuş, bıçağı çıkarıp kalan hıyarı kesmiş, içinden dünya güzeli bir kız “Yandım Beyoğlu bir su…” derken Beyoğlu alsana su demiş. Kız kana kana dereden su içmiş. Beyoğlu aradığını nihayet bulmuş. Ona demiş ki: “Sen bu ağacın üzerinde bekle, ben düğüncülerle gelip seni alacağım.” demiş. Beyoğlu gitmiş. Bir gün Çingene Kızı dereye elinde testilerle su almaya gelmiş. Ağacın üzerindeki Beyoğlu’nu bekleyen güzeller güzeli kızın şavkı suya vurmuş. Çingene Kızı: “Vay ben böyle güzeldim de niye su doldurmaya geldim?” demiş; testilerini yere vurup kırmış. Bunu duyan yukarıdaki güzeller güzeli kız ona seslenmiş: “O senin değil; benim şavkım.” demiş. Çingene Kızı bir bakmış ağacın üstünde çok güzel bir kız var. Onu çok kıskanmış. “Bacım bacım beni de yukarıya bir al.” demiş. Kız da: “Eğil ağacım eğil.” demiş. Kızı yanına almış. Kız o kadar uykusuzmuş ki, Çingene Kızına dizinde birazcık uyuyayım demiş. Güzel kız Çingene Kızına Beyoğlu’nun geleceğini; onunla evleneceklerini anlatmış. Çingene Kızı kızın başındaki tılsımı görmüş. Güzel kız uyurken başındaki tılsımı çekmiş. Kız kuş olmuş pır diye uçmuş. Ertesi gün, gün doğarken Beyoğlu köylülerle, davul zurna eşliğinde ağacın dibine gelmiş. Bakmış ki kız çok çirkin, “Niye böyle oldun?” diye sormuş. Çingene Kızını öbür güzel kız sanmış. O da: “Gün vurdu karardım; yel vurdu sarardım.” demiş. Beyoğlu kaderine boyun eğerek, mahcup mahcup gelini almış gitmiş. Beyoğlu’nun sürüsü varmış. O kuş her gün gelip koçların boynuzuna konar ve: “Beyoğlu benim. Beyoğlu benim.” demiş. Bunu duyan Çingene Kızının dişine taş dokunmuş (olayı anlamış). Çingene Kızı hamileymiş. Kuştan kurtulmak için Beyoğlu’na: “O kuşun etini yemek istiyorum” demiş. Beyoğlu da kuşu vurmuş. Kuşun kanı kapının önüne dökülünce orada bir ağaç yetişmiş. Kuşun etini yemişler. Kemiğini küllüğe(çöplük) atmışlar. Kemik orada bir iğne olmuş. Sığır çobanının karısı oradan geçerken iğneyi bulmuş. Almış iğneyi evine götürmüş. İğneyi perdeye takmış. Beyoğlu’nun evinin önündeki ağaç büyümüş; meyve vermiş. Beyoğlu meyveleri yerken meyveler sulu sulu olurmuş; karısı yerken zehir gibi acı olur ağzını acıtırmış. Karısı Beyoğlu’na “Bu ağacı kes; oğluma beşik, kapıma eşik, ağzıma kaşık yaptıracağım” demiş. Beyoğlu ağacı kesmiş. Kadın ağaçtan; kapısına eşik, oğluna beşik, ağzına kaşık yaptırmış. Kadın yemek yerken kaşık kadının ağzını acıtırmış, kapıdan geçerken kapı kadını sıkıştırırmış, kadının oğlunu da beşik sıkıştırırmış. Sığır çobanı ve karısı, her zamanki gibi işteyken evlerinde perdedeki iğne şıngır şıngır diye yere düşer; güzel bir kız olur. Evi temizler, Yemekler yapar, Sonra da perdeye iğne olarak geri dönermiş. Sığır çobanı ve karısı akşam eve gelince bu olaya çok şaşırıp çok sevinirlermiş. Birkaç gün böyle devam etmiş. Çoban ve karısı bu durumu merak etmişler. Çoban evde bir yere saklanmış; evi gözetlemeye başlamış. Her zamanki gibi iğne yere düşmüş ve güzel bir kız olmuş. Kız evi temizlemiş, yemekler yapmış, tam iğne olacağı sırada sığır çobanı kızı yakalamış ve kıza: “İn misin, cin misin?” demiş. Kız da: “Ben ne inim; ne cinim. Ben de seni yaratan Allah’ın bir kuluyum” demiş. O günden sonra sığır çobanı ve karısı kızın anne ve babası olmuşlar. Beyoğlu’nun karısı, oğluna yün yatak yaptıracakmış. Bütün komşu kızları çağırmış. Bir de sığır çobanının kızını çağırayım demiş. Onu da çağırmış. Kız odaya gelmiş; kadınlar yün diderlermiş. Kız bir şeyler söylemiş yün kabarıvermiş. Kadınlar çok şaşırmışlar. Yine bir gün Beyoğlu at dağıtıyor diye tellal çağrılıyormuş. Kız babasına: “Bana da bir tane getir baba.” demiş. Sığır çobanı Beyoğlu’na gitmiş at istemiş. Beyoğlu: “At bitti. İçeride kötü bir at var; bakarım dersen al.” demiş. Çoban da kızım üzülmesin diye o kötü atı almış. Eve getirmiş. Kız her gün saçlarını yıkayıp suyunu silkelediğinde bahçede diz boyu yonca olurmuş. At bunları yermiş. At büyümüş; çok güzel bir at olmuş. Bir gün tellal ile atların toplandığı duyurulmuş. Atları toplamışlar. Kızın atını da almışlar. Beyoğlu atlara bakmış en çok kızın yetiştirdiği atı beğenmiş. Ata binmek istemiş binememiş. At çok huysuzmuş. Meğer kız atı tembihlemiş ata: “Önüne gelene tekme, arkana gelene çitme at.” demiş. Beyoğlu: “Bu atı kim yetiştirdiyse buraya gelsin.” demiş. Kıza Beyoğlu seni çağırıyor diye haber gelmiş. Kız da: “Yoluma altın serip yetmediği yere sarığını serer ise gelirim.” demiş. Beyoğlu kızın geleceği yola altın, yetmediği yere de sarığını sermiş. Kız altınların ve sarığın üzerine basa basa Beyoğlu’nun ahırına atını görmeye gitmiş. At kıza da huysuzluk etmiş. Kız da ata demiş ki: “Dur meret dur! Sahibinden hayır görmedim ki, senden hayır göreyim…” demiş. Beyoğlu’nun dişine taş dokunmuş. Olayı anlamış. Konuşmuşlar. Anlaşmışlar. Beyoğlu, karısına; kendisine yalan söylediği için ceza vermiş. Ata kadını bağlayıp, atın kuyruğuna bir de teneke bağlayarak göndermiş. Kırk gün kırk gece düğün yapmışlar. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
|