Dede Dağı Efsanesi-1

            Atlantı’nın batısında yer alan Dede Dağı efsanesi özetle şöyledir:

            Bir dede ve oğlu birlikte konar-göçer biçiminde yarı göçebe bir yaşam sürdürürler. Dede yaşlanır ve ölür. Oğlu, zamanın koşullarında kendini yetiştiren, bilgili bir kişidir. Yıllar sonra oğlu da yaşlanır ve ölür. Oğlu defnedilirken dede dizleri üzerine kalkar; “Onu bu tarafa, benim yanıma getirin.” der. Bundan dolayı Atlantı’nın batısında yer alan Dede Dağı halk arasında Büyük Dede Dağı, Küçük Dede Dağı olarak anılır.(Çevreden, büyüklerden duyduğum bu efsane tarafımdan kurgulanmıştır.)

Dede Dağı Efsanesi-2

          Halk arasında dedeler arasında savaşlar olduğu, dedelerin Atlantı’yı düşmandan koruduğu anlatılır.

          Bunlar,  Atlantı’da mezarı olan bir yatırla, Dede Dağı olarak bilinen dağda mezarı olan yatırdır. Halk, bunları dede olarak anmaktadır.

          Dedeler yılda birkaç kez birbirlerine top atarak savaştığı, top seslerinin halk tarafından duyulduğu söylenir. Dedeler arasında top atarak savaşma, ortak düşmana karşı bir savaş uygulaması(Tatbikat), bir dayanışma olarak bilinir. Seferberlikte(Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı) Atlantı’yı düşman işğalinden dedelerin koruduğuna inanılır.  Halk bu durumdan memnundur. Refah ve bolluk gelir.

            Halkın dedeleri unutması, değer vermemesi nedenlerinden top sesleri durur. Kıtlık baş gösterir. Söylenceye göre, dedeler küser; ruhları Atlantı’yı terk eder.(Çevreden, büyüklerden duyduğum bu efsane tarafımdan kurgulanmıştır.)

Bozbey Efsanesi

          Bozbey Atlantı’ya yerleşen Çerkeş Türkmenlerindendir. Altınova üzerinde Büyükdağın yamacını kale durumuna getirerek yerleşir. Oraya yerleşmesinin amacı sürekli çevreyi görebilmektir. Bunlar beş kardeştir. Bozbey kalede, diğer dört kardeş  Atlantı’da oturur.

         Bozbey, astığı astık,  kestiği kestik bir çete oluşturur. Askerler bir türlü yakalayamaz. Yakalanması, ulaşım koşulların yetersizliğinden olanaksızdır. “Karadana” adında bir atı vardır.  Ufak-tefek bir at olmasına karşılık rüzgar gibi hızlıdır.

       Askerler, araştırırlar, soruştururlar,  çok değer verdiği Kadınhanlı bir arkadaşı  olduğunu öğrenirler. “Yakalatırsa  arkadaşı yakalatır.Başka türlü olmaz.”düşüncesiyle arkadaşına gelirler. Durumu anlatırlar, anlaşırlar, söz alırlar. Askerler gider. Kadınhanlı arkadaşı Bozbey’i davet eder. Bozbey daveti alınca atına biner, Atlantı’ya gelir. Atını kardeşlerinin ahırına bağlar. Kardeşlerine;

         “Benim at yorgun, ta Altınova’dan geldi. Sizin atlardan birini alayım. Kadınhanı onunla gideyim. Dönüşte atı değiştirir, giderim.” der. Kardeşleri uygun bulur. Bir ata binip Kadınhanı gider. Arkadaşına konuk olur. Bozbey gelmeden müfreze eve gizlenir. Arkadaşının gelini, üç beş aylık çocuğunu sol koluna alarak, sofrayı kurmaya başlar. Gelin, Bozbey’in yanına geçerken çocuğu havaya zıplatır. “Bir oğlum olsa da adını Bozbey koysam.” der. Ad ölen kişinin adını yaşatsın diye konduğundan amacı Bozbey’i uyarmaktır. Bozbey bir türlü uyanmaz. Gelin, aynı sözü  üç kez yineler. Bozbey’den yine ses yok. Gelin açıkça söyleyemez, söyleyecek ortam bulamaz. Sofrayı kurduktan sonra Bozbey’i yemeğe buyur eder. Bozbey elindeki kargıyı kapının arkasına koyar, sofraya oturur. Yemeğe başlar başlamaz müfreze basar. Ne kadar uğraşsa kargıyı alamaz. Bozbey’e kelepçeyi vururlar. Bozbey;

         “Eğer kargıyı alsaydım, yüz askerle baş ederdim.” der. Gerçekten gözü kara, çevik ve güçlüdür.

          Müfreze, Bozbey’i Konya’ya götürür. Bozbey’in yakalanması haberi Atlantı’ya ulaşır.

          Kardeşleri, atlara binip, “Biz Kadınhanı üzerinden gidersek arayı açarız. Onlar bizden önce Konya’ya varırlar. Gözlü, Sarayönü üzerinden önlerini keselim.”diyerek yola koyulurlar. Kardeşler, Bozbey’i götüren müfrezenin önünü kesebilse, müfrezeyi bozguna uğratacak kadar kararlıdırlar. Kardeşler, müfrezenin önünde Konya yolunu tutarlar. Geçti sanırlar.

          Hava sisli, yerde kar vardır. Kar yeri kapatır. Bozbey, atının izini tanır. Müfrezeye;

         “İzin verin bir türkü söyleyeyim.” der. Bozbey’in amacı türkü söylemek değil, önlerinde giden kardeşlerine sesini duyurmaktır. İzin alınca başlar türkü söylemeye; “Bozbey’den haber gitti,/Dost ağladı, düşman güldü.” biçiminde bağırsa, çağırsa da, bir türlü sesini duyuramaz. Önlerinde giden kardeşleri, Bozbey’i götüren müfrezeden önce Konya’ya varır. Baksalar ki gelen, giden yok. Geri dönerlerken Bozbey’i götüren müfreze Konya’ya ulaşır. Kardeşleri Bozbey’i müfrezenin elinden alacak ortam bulamazlar.

          Müfreze, Bozbey’i bir kaleye kapatır. Aradan iki üç gün geçer. Kardeşleri beklerler. Bozbey yargılanır. Asılmasına karar verilir. Asılmadan önce son isteğini sorarlar. Atı ile cirit oynamak istediğini bildirir.  İzin verirler. Kalenin içine götürürler. Çevresine asker sıralarlar. Bozbey değneği eline alır, atına biner. Değneği bir toprağa vurur, bir kalenin kapısına vurur. Değnek kalenin demir kapısını yarısına kadar yırtar. Ondan sonra asarlar.

           Bozbey asıldıktan sonra, Konya Valisi;

            “Böyle bir yiğit asılmaz. Kapıyı delecek değneği fırlatacak kadar güçlü biri asılmaz. der. Fakat iş işten geçer.

           Salt efsanesi kalır. Kalesinin kalıntıları Altınova üzerinde Büyükdağın yamacındadır. (Çevreden ve büyüklerden duyduğum bu öykü tarafımdan kurgulanmıştır.)

        Not: Bozbey’in Çerkez olduğu söylenmektedir. Bu yanlıştır. Olayın, 1810-1840 yılları arasında olduğu sanılmaktadır. Çerkezler ise l864’den(Büyük Çerkez göçü) sonra Anadolu’ya gelmişlerdir. Tarihsel açıdan olası değildir. Bozbey, Çerkeş Türmenlerindendir. Ailesi Çankırı’nın Çerkeş ilçesinden gelmiştir.